Kaya Mezarları

Eski inanışa göre “mezarlar ne kadar yüksekte olursa tanrıya o kadar yakın olur” düşüncesi kralların ve önemli insanların mezarlarının yüksek kayalara kazılması geleneğini doğurmuş, Böylece kayalık yerlerde kayanın oyulması suretiyle inşa edilen kaya mezarları çeşitli yerlerde görülmeye başlanmıştır. Kaya mezarları yapılırken, sadece mezar odası oyulmamıştır. Mezar odasının dışından da dağ oyularak, mezar dağdan bağımsız hale getirilmiştir. Bir kişi rahatça mezarın çevresinde dolaşabilmektedir. Bunun amacının kralın mezarına tapınak havası vermek olduğu sanılmaktadır.

Kaya mezarlarıyla tarihte ilk kez Mısır’da (MS.2133-1992) karşılaşılmaktadır. Anadolu ve Kuzey İran’da kesin olarak bilinen ilk kaya mezarı Urartular Dönemine aittir (MÖ.8 ve 7. yüzyıllar). Bunlar arasında özellikle Urartulara ait olanlar Mısır’daki örneklerle benzerlik gösteren “Tapınak Mezar” şeklindedir.

Hiçbiri MÖ. 4. yüzyılın 2. çeyreğinden önceye tarihlendirilemeyen kaya mezarları içinde en önemli grup, “tapınak cepheli” olanlardır. Genellikle Ion düzeninde iki sütun, bir arşitrav ve alınlık içerirler. Revaktan geçilerek mezar odasına girişi sağlayan kapıya gelinir. Mezar odası, ölülerin üzerine yatırıldığı taş sedirleriyle sade bir mekandır. Bunlarda yan duvarların arasındaki sütunların taşıdığı “üçgen alınlıklı” cephenin gerisinde, basamaklarla çıkılan bir ön oda ve bir kapıyla açılan mezar odasından oluşmaktadır. Kareye yakın mezar odalarının arka ve yan duvarları önünde ölü yatakları yapılmıştır. Bazılarında sunu sekileri de oluşturulmuştur. Yakılan ölüden arta kalanların içine konulduğu kapların dik yerleştirildiği küçük nişler de, tapınak cephesi biçiminde şekillendirilen birer plakayla kapatılmıştır. Yan yana açılan sandık mezarların uzun yan kenarları, genelde yükseklikleri birbirlerine eşit plaka blokların dik konulmasıyla elde edilmiştir. Biri ana kayaya cepheli olup dar yüzlerinde ise çoğunlukla tek bir blok oluşturmuştur ve üzerleri büyük Sal taşlarıyla kapatılmıştır (Öğün ve Işık 2001: 163). Sal taşları önce toprak bir tabakayla örtülmüş ve bunun da üzeri irili-ufaklı çakıl taşıyla karıştırılmış kalın bir harçla kaplanmıştır. Bu tür mezarlar daha çok MÖ.1. ve MS. 2. yüzyıllar arasına tarihlendirilmektedir.

Mezarların gömü odalarının “Ahşap ev tipi” formunda yapılanlarına da özellikle Likya bölgesinde rastlanmaktadır. Bunlar ağaç gövdelerinden ve hatıllarından oluşturulmuştur; kare şeklindeki hatıl uçları dışarı doğru çıkmaktadır. Kapının üzerinde genel olarak bir sıra yuvarlak veya kare hatıl ucu görülür. Tapınak cepheli bu kaya mezarı tipinin yanı sıra, yine kayaya oyulmuş “güvercin yuvası” ismiyle tanınan dikdörtgen derin “oyuk mezarlar” da vardır. Bunlar kayalık cephe üzerine daha basit tarzda açılmaktadır. Bunların iç döşemeleri de farklıdır: mezarlardan bazılarını üç, bazılarının iki ya da tek yan kanatında kline (yatak) oluşturulmuşken bazılarında hiç yoktur. Çok az örneğin içerisinde “sunu sekisi” vardır. Cepheleri geniş açılmış mezarlar iki kanatlı kapı bloklarıyla kapatılırken, dar olanların girişleri tek bir kapı bloğuyla örtülmüştür.

Kaya mezarı terminoloji içerisinde yer alan bir diğer grup da “Niş mezarlar” dır. Bunların sanki katlı bir apartmanın pencereleri gibi kayalar üzerinde yer aldıkları görülmektedir. Nişlerin genişliği bir ostoteğin (kemik muhafazası) sığacağı boyutta, yaklaşık 40-50 cm. kadardır.

Kaya mezarlarının birçoğu Roma ve Doğu Roma dönemlerinde de tekrar kullanılmıştır. Geç Antik Çağ’dan bu yana iç kısımlarındaki tahribat nedeniyle defalarca soyuldukları düşünülmektedir…

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ