Arkeolojik Gömü Şekilleri

Arkeolojik Gömü Şekilleri Eski çağlardan günümüze kadar ölüler farklı medeniyetlerde ve farklı inanış sistemleri içinde çok farklı ritüellerle gömülmektedir. Gömme adetlerini pek çok toplumda kültürel kurallar belirler. Mezarın lokasyonundan, gömülen cesedin şekline, gömünün derinliğine, yanına konulan eşyalara kadar pek çok faktör bu adetleri şekillendirir. Bunlar toplumlar arasında-ve bazen de kendi içinde- o toplumun yapısına dair ipucu verecek şekilde değişmektedir. Toplumların yanı sıra aynı toplum içinde cinsiyet ve yaşa bağlı olarak gömü özellikleri değişmektedir. Örneğin, İsveç’te Ortaçağ döneminde, kilise kanunlarına göre kadınlar kilise arazisinin kuzey kısmına, erkekler güney kısmına gömülmekteydi. Buna ek olarak kişilerin sosyal statüsü, sınıfı veya varlık durumu da gömü adetleri üzerinde önemli bir etkendir. Gömünün değeri pek çok kez yanındaki eşyalarla ve gömünün lokalizasyonuyla belirlenmektedir (Mays 1998). Nesnelerin bağlamı ve bağlantısı gerek adli vakalarda, gerekse arkeolojik vakalarda önemlidir. Bu bağlam adli vakalarda bir suç mahallindeki olayların yeniden yapılandırılmasının geliştirilmesinde yasal bir öneme sahip olmaktadır. Arkeolojik vakalarda ise nesneler kişinin sağlık durumundan sosyal statüsüne kadar pek çok bilgiyi sağlamaktadır.

Bir arkeolojik ve adli incelemede karşılaşılan yüzey gömüleri ve bozulmuş gömüler dışında genellikle dört gömü tipi vardır: Birincil, ikincil, çoklu ve kremasyon gömüler. Birincil, ikincil ve çoklu gömüler inhumasyon, yani yakılmadan yapılan gömü biçimidir. Ölü bedenin toprakta açılan bir çukura ya da toprak altında hazırlanmış farklı şekillerdeki bir mezar veya küp içine konularak gömülmesidir . Kremasyon ise üst paleolitik dönemden beri görülen yakarak gömme biçimidir. Bedeni yakılan kişiden arta kalan parçalar toprağa direkt ya da bir urne içerisinde gömülmektedir.

Birincil ve ikincil gömüler

Birincil gömü cesedin ilk gömüldüğü yerle ilgilidir. Yani ilk lokasyon son gömülmeyle aynı ise bu birincil gömü olduğu anlamına gelmektedir. Bu tip gömüde ceset gömüldüğü vücut pozisyonunu koruyacak şekilde toprak altında kalmaktadır. Mezar açıldığında kemiklerin birbirine kıyasla daha doğru anatomik pozisyonda kaldıkları ve eklemlerin birbiriyle temas halinde oldukları görülmektedir. Eklemler arasındaki ilişki, yumuşak dokunun çözülmesinden sonra değişmemekte ve pozisyonu sabit kalmaktadır. Alt resim Gerek arkeolojik, gerekse adli bağlamda en çok karşılaşılan gömü türüdür.

İkincil gömüde ise ceset gömüldüğü ilk yerden insan eliyle taşınıp başka bir yere gömülmektedir. Özellikle çürümenin ilerlediği ve iskeletleşmenin başladığı durumlarda birincil gömüden alınan cesedin kemiklerinin pozisyonu ikinci gömü sırasında bozulacak ve ilk gömüde birbirine temas eden ve anatomik doğrultuyu koruyan kemikler ikinci gömü sırasında karışık hale gelecektir. İkincil gömüde yumuşak dokunun dekompoze olduğu yer son gömünün olduğu yerden farklı olmaktadır. Hem arkeolojik hem de adli vakalarda görülen bir gömü tipidir. Adli olaylarda cesedin çürümenin ileri evrelerinde taşınması sonucu gerçekleşirken, arkeolojik vakalarda ölüm sonrası ölünün yerden yüksek bir platform üzerinde belli bir süre çürümeye bırakılması ve bu süre sonunda kemiklerin toplanarak gömülmesi söz konusu olabilir.

Çıkarılan cesetlerin birincil ya da ikincil gömü olup olmadığı her zaman çok açık değildir. Örneğin; anatomik düzende çıkarılan bir ceset her zaman birincil gömü anlamına gelmeyebilir. Ceset iskeletleşme olmadan, dekompozisyon aşamasında, yumuşak doku ve kasları henüz tamamen çürümemişken çıkarılmış olabilir. Bu durumda ikincil gömünün gerçekleştiği yerde çürüme tamamlanacak ve ceset birincil gömüde olduğu gibi eklem bütünlüğünü koruyacaktır. Bu gibi durumlarda karpal ya da tarsal kemiklerin, sesamoid kemiklerin mevcudiyeti önemlidir. Cesedin yerçekimine göre pozisyonu da bu ayrımı yapmak için önemlidir. Örneğin, kişi –arkeolojik araştırmalarda da rastlandığı gibioturmuş bir pozisyonda gömülmüşse, çürüme sonrası kemiklerin anatomik pozisyonu bozulacak ve dağılmış bir görüntü sergileyecektir. Bu gibi durumlar komplikedir ve detaylı bir analizi gerektirmektedir.

Çoklu gömüler

Çoklu gömü, iki veya daha fazla kişinin kalıntılarını barındıran tek bir mezardan oluşmaktadır. Çoklu gömüler ya da grup gömüleri pek çok kültürde bulunmaktadır. Kişilerin mezara gömülme zamanına bağlı olarak çoklu gömüler senkron ve diakron olarak kategorize edilmektedir. Senkron gömülerde mezar içindeki kişiler eş zamanlı olarak gömülmekte, diakron gömülerde ise kişiler farklı zamanlarda ama aynı mezara konulmaktadır. Diakron, yani ardışık gömülerde mezara erişim açık olmak zorundadır. Bu mezarlar kolektif gömü olarak da adlandırılmaktadır. Bu tip mezarlarda dönemsel bir senkron söz konusu olabilir, ama bu noktada ölüm anında değil, intervalde bir eşzamanlılık bulunmaktadır.

Birden fazla kişiyi kapsayan mezarlar olduğunda salgın hastalık, soykırım, savaş veya dini intihar gibi nedenler söz konusudur. Arkeolojik bulgularda salgın hastalık nedeniyle toplu yapılan gömüler sıkça görülmektedir. Adli vakalar söz konusu olduğunda ise en yaygın biçimi olarak insan hakları kapsamında yer alan vakalarda çoklu gömü ile karşılaşılmaktadır. Arjantin, Guetemala ya da Bosna-Hersek’teki toplu mezarlar bunların en belirgin örnekleridir. Kimi zaman birden fazla bireyin aynı mezara gömülmesi ya da zaman içinde üst üste, yan yana gömülmesi şeklindedir. Antik çoklu veya toplu mezarlarda genellikle ölü bedenler bir düzen içende gömülmektedir.

Ancak adli vaka olarak değerlendirilen çoklu gömülerde cesetlerin gömülmesinde bir gelişi güzel pozisyonunda düzensizliklerin olması şeklindedir. Kimi çoklu mezarlar ise sonradan, insan eliyle şekillendirilmiştir. Özellikle arkeolojik bağlamda yer alan bu tip gömülerde, cesetler iskeletleştikten sonra mağara, mezar odası gibi alanlarda anatomik olarak bir araya getirilip, insan eliyle düzenlenmektedir. Bu her ne kadar birincil gömü izlenimi verse de, iskeletin pozisyonu ve birbirine eklemi olan kemiklerin konumu yakından incelendiğinde bunun yapay bir pozisyon olduğu görülecektir. Bu noktada diğer iskeletlerle birlikte bütünlüklü bir değerlendirme de önemlidir.

Kremasyon

Kremasyon, ısıyı kullanarak bir cesedi hızlıca küçülterek küle ve küçük kemik parçalarına dönüştüren bir işlemdir. Isının ceset üzerinde oluşturduğu travmaya bağlı olarak alazlanmış, kısmen yanmış, eksik olarak yanmış veya tamamen yanmış olabilmektedir (Correia ve Beattie 2002). Kalıntıların, onlardan kasten kurtulmaya çalışan bir suçlunun eyleminin sonucu olarak yakıldığı vakalarda, kemiğin yok edilmesi aşırı derecede yüksek sıcaklıklar gerektirdiğinden (1600o C/2912o F’nin üzerinde) kalıntılar yüksek ihtimalle alazlanma ve eksik yanma arasındaki bir yelpazede olacaktır. Bir cesede dair tüm kalıntıları yakarak tamamen yok etmek neredeyse imkansızdır. Bu gerçek yüzünden, krematoryumlarda kremasyon işlemlerine maruz kalan kalıntılar, normalde oldukça küçük parçalar haline getirilir. Arkeolojik vakalarda da ceset yakıldıktan sonra direkt toprağa gömülmek yerine Lydia tipinde olduğu gibi sıklıkla “osthotek” adı verilen ölü kül kaplarının içine konularak gömülmektedir.

Mezar tipleri ve cesedin pozisyonu

Arkeolojik kalıntılarda, cesetlerin çok farklı lokasyonlarda ve çok farklı tiplerde mezarların içine konulduğu görülmektedir. Kaya mezarları, oda mezarlar, taş sandık mezarlar, basit toprak mezarlar, pişmiş toprak veya küp mezarlar (çömlek, pithos, urne, amfora), lahit, şaft mezarlar gerek Anadolu’da, gerekse dünyanın farklı bölgelerindeki medeniyetlerde karşılaşılan başlıca mezar tipleridir. Gömülerin lokasyonu mezar tipine göre değişmektedir. Mezar tipine göre, cesedin arkeolojik mi yoksa adli mi olduğunu tespit etmek mümkündür. Örneğin bir kaya mezarında ya da bir lahitte bulunan cesedin arkeolojik bir vaka olduğu bilinmektedir. Ancak cesetler her zaman arkeolojik alan içerisinde bulunmadığı gibi mezar tipi bakımından arkeolojik gömü olduğuna dair temel karakteristikleri taşımayabilir. .

Arkeolojik gömülerde ölü beden çok farklı şekillerde gömülmektedir. “Hoker” pozisyonu en yaygın olarak görülen gömü tiplerinden biridir (Figür4). Ölen kişinin mezara kontraktil, yani ana rahmindeki cenin pozisyonuna getirilerek yerleştirilmesiyle gerçekleştirilen gömüdür. Rigor motris öncesi gerçekleştirilen bu gömü tipinde kişi yan pozisyonda yatırılıp, bacaklar dizlerden bükülü şekilde karın bölgesine çekilir ve kollar genellikle dirseklerden bükülerek göğüs hizasına getirilir. İlk kez Neolitik’te görülen bu gömü biçimi Anadolu’daki pek çok yerleşim yerinde rastlanmaktadır. Örneğin Urartularda yaygın olan bir gömü şeklidir. Bu pozisyonda bacaklar yarı bükülme ya da sıkı bükülme gibi farklı bükülme açılarında görülebilir. Bazı gömülerde dizlerin çeneyle teması söz konusudur.

Hoker pozisyonun dışında cesedin bacaklarında herhangi bir bükülme görülmediği dorsal pozisyon vardır (Figür 5). Ceset genellikle sırt üstü pozisyondadır. Kollar ise gövdeye paralel uzanmış, pelvis üzerinde çapraz birleştirilmiş, göğüste üzerinde bağlanmış ya da kafa hizasında uzatılmış olabilir.

Kimi toplumlarda, yaygın olarak sonraki hayatı için, cesedin yanına hediyeler, yiyecek ya da içecek bırakılmaktadır. Cesetler çoğu kez üzerlerindeki takılarla gömülmektedir (Figür 6). Bazen de statü simgesi olarak ya da ölümden sonraki hayata olan inançtan dolayı hayvanlarla birlikte gömülmektedir. Özellikle kremasyon söz konusu olduğunda bu objeler önem kazanmaktadır. Keşfedilmiş ilk kremasyon alanı olan Olkhon Adası’ndaki vadilere yakın bölgelerdeki kayalıklarda yanmış insan parçalarının yanında yine yanmış vaziyette odun kalıntıları ve küçük kömür parçaları, konik metal bebek çıngırakları, metal bıçak parçaları, ok uçları, takı gibi pek çok hediye olarak bırakılmış eşya bulunmuştur. Bu detaylar ceset özellikle tek başına bulunduğu durumlarda, vakanın arkeolojik-adli ayrımının yapılmasında büyük önem taşımaktadır.

Arkeolojik gömülerin yanı sıra dini inançlara göre yapılan gömüler günümüzde de farklılık göstermektedir. İslam mezarlıklarında ölü doğu-batı doğrultusunda ve yüzü güneye bakacak şekilde yana yatırılmaktadır. Defin sırasında çıplak beden kefene sarılır. Hıristiyan gömülerinde ise baş batıya gelecek şekilde beden doğu-batı doğrultusunda yatırılır. Kadınlarda eller genellikle göğüs hizasında bağlanırken, erkeklerde ise karın hizasında birleştirilir. Cenaze tabut içinde ve üzerinde kıyafetleri bulunacak şekilde gömülür. Bu tarz gömüler sınırları belirlenen mezarlıklarda yapılmasına karşın zaman içinde yerleşim bölgesinin bozulması ya da doğal nedenler dolayısıyla gömü alanı mezarlık özelliğini kaybedebilmektedir. Bu gibi durumlarda bu tür düzenlenmiş pozisyonlar aydınlatıcı olmaktadır.

Sonuç

Arkeolojik kayıtlarda karşılaşılan ana gömü türlerinin bazılarına dair bilgi sahibi olmak, insan kalıntıları adli bir bağlamda çıkarılırken olayın orijinin tespitinde oldukça önemli ipuçları sağlamaktadır. Ölü gömme gelenekleri toplumun kültürel yapısı hakkında bilgi vermesinin yanı sıra olayın adli ya da arkeolojik menşeli olduğuna dair ipuçları sunmaktadır. Bu nedenle öncelikle gömü bulunan alanlar mutlaka konunun uzmanı arkeologlar tarafından belirli bir sistematik içerisinde incelenmesi gerekmektedir. Gömünün bulunduğu alan ve sonrasında cesedin yatış pozisyonu iyi değerlendirilmeli, baş, kollar ve bacakların pozisyonuna dikkat edilmelidir. Örneğin, ellerin karın ya da göğüs üzerinde kavuşmuş ya da çapraz şekilde bulunması, kişinin inançları konusunda ipucu olabilmekte veya bu tarz bir gömülme, çevredeki diğer verilerin birlikte ele alınmasıyla arkeolojik bir kalıntı olarak değerlendirilebilmektedir. Adli vakalarda ise genellikle aykırı bir yatış pozisyonu olmaktadır (Figür 7). Örneğin beden yüzüstü bulunabilir veya vücut dorsal pozisyondan farklı, kollar ve bacaklar anatomik pozisyona aykırı vaziyette olabilir. Ayrıca ceset kısa zamanda gömüldüğü için normal mezar derinliğinden daha yüzeye yakındır.

Arkeolojik özellik gösteren gömüler dışında da gömü biçimlerinin kültürel ya da dini farklılıkları vardır. Bu bakımdan olay yerinde bulunan cesedin sadece arkeolojik olup olmadığına dair ayrım yapılması dışında, güncel iskeletlerde de gömü pozisyonuna göre adli vaka olup olmadığına dair değerlendirme yapmak mümkündür. Arkeolojik yaklaşıma göre, mezar ya da gömünün kendisi mezar çevresindeki ve içindeki adli kalıntılar ile çevresel ve antoropojenik verilerle değerlendirilmektedir. Bu değerlendirmeler de olay yerindeki mezar araştırmasında multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir. Bilimsel veriler ışığında, konunun uzmanlarınca ve kurallarına uygun olarak yapılmış bir olay yeri incelemesi vakanın orijini hakkında önemli bilgiler sunacaktır.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ